ÇIĞIR AÇAN YİĞİTLER

ÇIĞIR AÇAN YİĞİTLER

Bir dönem ilimizde görev yapan Muğla Cumhuriyet Başsavcısı Necip Topuz, sosyal medya hesabında yargıda yaşanan Fetullahçı yapılanma ve bu yapı ile yapılan mücadelede rol alan meslektaşlarını anlatan bir yazı paylaştı.

Büyük TÜRK yargısının geçtiği zorlu süreç ve bu süreçte sorumluluk alarak adalet ve hukuk için mücadele eden yargı mensuplarını ‘Çığır Açan Yiğitler’ olarak adlandıran Başsavcı Topuz, süreç içerisinde kendisinin yaşadıklarını da paylaştı.

Başsavcı Necip Topuz’un sosyal paylaşım sitesinde yer verdiği o yazı.

ÇIĞIR AÇAN YİĞİTLER

Değerli Dostlarım,

Biraz uzun bir yazı kaleme alacağım. Bakanlıkta FETÖ ile nasıl sorun yaşadığımızı Yargıda Birlik Ruhunun nasıl oluştuğunu anlatmak için başka çaresi de yok. Sabrınız için şimdiden çok teşekkür ederim.

Yıl 2004 yazıydı, Hopa'dan Kırıkkale'ye tayin olmuştum, çok kısa süre çalıştıktan sonra Adalet Bakanlığında çalışmaya başladım. Göreve başladığımda çok fazla tanıdığım kimse yoktu. O dönem Ceza İşleri Genel Müdürlüğünde çalışan Sevgili Başkanım Ramazan Kaya ve Yargıtay Üyesi Lütfi Aksoy vardı. Sık sık onların yanına gidiyorum, itiraf etmek lazımsa şu an mücadele ettiğimiz terör örgütünün ne olduğunu o tarihte kendi adıma algılamış değilim. Ancak her iki dostum da, bu örgütün ne kadar büyük bir tehdit olduğunu sık sık vurguluyordu. Gerçekten de biraz dikkatli bakınca nasıl yekpare hareket ettikleri, insanlar hakkında nasıl tezviratlar yaptıkları hemen anladık.

Adalet Bakanlığına yazım yazıldığında; benim haberim olmadan önce -sonradan Ankara'dan özel yetkili mahkeme başkanlığı yapan- dönem arkadaşım bir meslektaş arayıp "Adalet Bakanlığına gidiyormuşsun da bizim haberimiz yok" demişti. Sanki yargıda uçan kuştan haberi olmasını gerektirir bir üslup içinde idi. Benimle ilgili bir işlemden benden önce haberdar olmuştu. Aradan bir kaç saat geçtikten sonra Engin Durnagöl aradı.

Bakanlıkta çalışmaya başladıktan bir süre sonra, artık bizlere nefes aldırmaz oldular. Ancak kimsenin dur dediği yoktu. Bu gidiş dönemin Müsteşarı sayın Fahri Kasırga beyefendiye rağmen sel gibi ilerliyordu. Bu durumdan yani FETÖ'nün Bakanlık ve yargıdaki gidişatından rahatsızlığımızı bir seyahat sırasında dönemin siyasette önemli isimlerinden birine izah etmiştim de, kendisi bana aynen şunları söylemişti "siz de çok konuşuyorsunuz, böyle konuşursanız adamlar da size zarar verince ağlamayacaksınız". O zaman aslında hiç kimsenin bu örgütle mücadele konusunda ne niyetinin, ne de düşüncesinin olmadığını fark ettik. Adeta sağıra yatmayı tercih ediyorlardı.

Sonra sayın Fahri Kasırga Bakanlık Müsteşarlığından ayrıldı. Müsteşarımız sayın Kenan İpek Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünden ve sayın Niyazi Güney Kanunlar Genel Müdüründen ayrıldı. Bakanlıkta bu görevden ayrılmalardan sonra bizim için zulüm günleri artarak devam etti. Bendenizin ve birçok arkadaşımızın ilk etapta merkez teşkilâtındaki görev yerleri değiştirildi. Ramazan bey Adlî Sicil Genel Müdürlüğünde kızağa çekildi. Şu an genel müdürlük yapan arkadaşlarımızdan birim değişikliği yapılanlar oldu. Bendeniz de Örgütün çok önem verdiği yerlerden olan Kanunlar Genel Müdürlüğünden Hukuk İşleri Genel Müdürlüğüne gönderildim. Bizler tabir yerinde ise hallaç pamuğu gibi atılmaya başladık. Lakin bürokrasideki bu FETÖ'cü zulmüne kimsenin dur deme durumu da yoktu.

Bu arada tabi ki Ergenekon süreçleri başladı. Bizlerle ilgili birileri bazı listeler hazırlayıp kendi koydukları yerlerde buluyorlar, sonra da bu listeye istinaden soruşturmalara başlıyorlardı. Nitekim, şuan HSYK üyesi olan Metin Yandırmaz, Ramazan Kaya, Yüksek Mahkeme üyesi olan Hayri Keskin gibi bir çok isim aynı listenin içinde yer alıyor ve takibatlara uğruyorlardı.

Gerçekten de Yargıda büyük bir korku imparatorluğu kurulmuştu ve kimsenin kafasını da kaldırmasına da izin vermiyorlardı.

Bu süreç içinde 2010 Anayasa değişikliği geldi. Bizler bu değişikliğin yargıda taşları yerinden oynatacağını düşündüğümüz için karşı çıkmıştık. Ancak Anayasa değişikliği gerçekleşti, HSYK teşekkül etti ve zulüm kat be kat artmaya başladı. Çıkardıkları ilk kararname ile de bizleri il dışına gönderdiler.

Bu arada HSYK'nın teşekkülü sırasında, Bakanlık Merkez teşkilatında çalışan önemli bürokratlar HSYK'da göreve alınmıyordu. Şu an çok önemli konumdaki bir çok ismin HSYK teftişe kasten alınmadığını veyahut HSYK'daki idarî görevlere alınmadığını biliyoruz.

HSYK seçimlerinde, FETÖ büyük bir oyun yapmış ve üyeliklerin büyük bir kısmını ele geçirmişti. Bu arada biz Kanunlar Genel Müdürlüğünün gündemini dönemin FETÖ'cü TV kanallarının gündeminden anlayabiliyorduk. Nitekim Yargıda iş yükünün ağırlığı sürelerin arttığı bu sürelerin büyük bir bölümünün temyizde geçtiğine dair yoğun haberler yapılıyordu. Biz Yargıtay Kanununda değişiklik geliyor diye anlıyorduk. İşin doğrusu bizi hiç yanıltmıyorlardı.

Nitekim o çalışmalar sonucunda; Yargıtay, Danıştay ve Anayasa Mahkemesini de ele geçirmiş oldular. (Hatta kendi yandaşlarını Yargıtay Üyesi seçebilmek için türlü hülleler yaptılar. Örneğin Bakanlıktan tetkik hâkimlerinin üye seçilmesi geleneği olmadığı için; üye seçmek istedikleri tetkik hâkimini önce Ankara Cumhuriyet savcılığına alıp, bir iki ay sonra da üye yaptılar)

Bolu'ya bir kış günü gönderilmiştik ( Bolu'daki o dönem çalışan her biri birbirinden güzide meslektaşlarım bize en sıkıntılı dönemde kucak açtılar ve bu sayede ayakta durmayı başardık.), bu da yetmiyormuş gibi bir kaç ay geçmeden birinci sınıf savcı olduğum halde 4. bölgeye geçici yetki çıkarıldı, iki ay kadar da geçici yetkili çalışmıştım.

Bolu'da çalıştığım dönemde, 17-25 Aralıktan çok önce bir gün şu an idarî görevde olan bir ağabeyimiz beni arayarak Ankara'ya geldiğinde görüşelim demişti. Görüştüğümüzde karşılıklı fikir alışverişinde bulunduk. Bir sonraki seçim için birlikte hareket etmekten başka çare olmadığını konuştuk.

Nitekim 17-25 Aralıktan sonra merkezde olan arkadaşlarımız birlikte hareket etmenin çarelerini aramaya başladılar. Bu birlikte hareket etme ihtiyacının herkes tarafından kabul edilen bir durum olduğu ortaya çıkınca FETÖ'cü olmayan meslektaşların kahir ekseriyeti YBP etrafında toplanmaya başladı. O tarihlerdeki heyecanımızı anlatamam. Bir an önce emeklilik gelse de canımızı kurtarsak telaşında iken, Yargıyı bu örgütün elinden kurtarma imkânı doğmuştu. Geceleri heyecanla kaç kere uyandığımı hatırlamıyorum bile.

Sonra 2014 seçimi geldi çattı, bendeniz Zonguldak Cumhuriyet Başsavcı Vekilliğine gitmiştim. Ve seçim süreci başladı. Cesaretleri akıl almazdı. İyi ki de öyle oldular, büyük ölçüde ayrışmalarını sağladı.

Adaylarımızı belirledik. Sayın Mehmet Yılmaz Bolu'da beni teftiş etmişti. FETÖ ile ilgili onların da olduğu bir ortamda olumsuz şeyler söylemiş, ertesi sabah kapısına dayanmış "sizin gibi muhkem bir kaç kalemiz kaldı onları da kayıp etmeyelim nolur biraz dikkatli olun" demiştim. Sevgili Başkanımla ne zaman bir araya gelsek bu diyaloğu hatırlarız.

Sayın Halil Koç'u süreçte tanımıştık. Önceki kurul dönemindeki mücadelesi hertürlü takdirin ötesinde idi.

Adaylarımızdan bir diğeri dostum arkadaşım ağabeyim Metin Yandırmaz idi. Ergenekon sürecinde mağdur edilmiş sırf bir önceki seçimde aday olduğu için unvanı alınarak Bursa'ya savcı olarak atanmış, bu da yetmiyormuş gibi takibatlar yapmışlardı.

Bir başka takibata uğrayan da sevgili dostum arkadaşım aynı iklimden yetiştiğimiz, aynı dili konuştuğumuz Ramazan Kaya idi. Bana FETÖ tehdidini ilk fark ettiren adam.

Yine fakülte arkadaşım, zaman zaman aynı evde kaldığım, gönül dostu Mehmet Durgun. Onunla görev yaptığımız muhiti dolaşmıştım da hayatımın en büyük gururlarından biri olmuştu.

İsa Çelik'in gelişi benim için büyük bir sevinç kaynağı olmuştu. Teftişte olduğu dönemde Bakanlığa geldiğinde bizi ziyaret etmeden asla gitmezdi. Sohbetinden her zaman doyumsuz bir keyif alırdık.

Sayın Turgay Ateş Eğitim Merkezinden arkadaşımdı. 6 ay birlikte staj yapmıştık.

Sayın Ömür Topaç ile süreçte tanışmıştık lakin sanki 40 yıllık dost gibiydik.

Tabi Akademi seçiminden gelen sevgili Ağabeyim Ömer Kerkez ile de iki yıl Hukuk İşleri Genel Müdürlüğünde çalışmıştım.Nasıl mağdur edildiğini, sırf örgütle temas kurmadığı için nasıl önünün kesildiğini bizzat biliriz.

Sonra Alp Aslan bey de bizim adaylar arasında aldığı oy sebebiyle geldi.

Seçim sonuçlandı büyük bir stres yaşadık, adeta nefes nefese geçmiş ve son düzlükte almıştık. Kesin sonuçları aldıktan sonra sevinçten ne yapacağımızı bilemiyoruz, espri olsun diye Metin Yandırmaz beyi aramış "abi siz ne yapıyorsunuz, biz geçen seçimde de yenildiğimiz için galip gelince nasıl sevinilir bilmiyoruz" diye sormuş o da valla biz de nasıl sevinilir bilemiyoruz demişti.

Yorum yazın

UYARI : Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. Ayrıca suç teşkil edecek hakaret içerikli yorumlar hakkında muhatapları tarafından dava açılabilmektedir.
5HAZ2017