Bolu Ovasına sis çöker!
Soku yamaçlarında traktör sırtında patates toplamaya giden kadınlar...
Elleri çatlak, çekik gözleriyle umutla bakarlar Bolu Ovasına,
Birinin kucağında bebeği, üşümesin diye sarıp sarmalamış,
İki yaşında ya var ya yok...
Oyyy römorkta salıncak misali sallana sallana uyuyan bebeğim,
Neremde saklasam seni, nasıl büyütsem, nasıl anlatsam sana ayva çiçeğini, burnu kızıl eriğini...
***
Bolu Ovasına sis çöker!
İstiklal Harbinde, ‘Bolu Müdafaa-ı Vatan Gazi Kadınlar Cemiyeti’ni kuran kadınlar gelir aklıma.
Cepheye gitmek için Bolu Mutasarrıflığına verdikleri dilekçe.
‘Bizi de alın, bizde savaşırız, bizimde elimiz tüfek tutar...’
Düşman Sakarya’ya dayanmıştır. İsyanlar yanı başımızda...
Kanal Yolu’na Kuvayi Milliye Bulvarı ismini verenler;
O kahraman kadınlar, kurbağalardan, sincaplardan daha mı değersizdi!
***
Ve Bolu Ovasına sis çöker!
Büyüksu atıklardan arınmak, temizlenmek için taşlara vurur kendini.
Doğancı’dan başlayıp, beyin yakan koku, Çayırköy’ü, Yeni Mahalleyi, Berk’i, Çıkınlar’ı geçip Çaydurt’a ulaşır.
Mengen Çayının kızgınlığı, taşkınlığı boşuna değildir.
‘Al dere götür beni yârin olduğu yere’ türküsü söylüyor genç bir kız.
Belli ki yayladan yeni inmiş, yanakları al al. Dalıp gidiyor uzaklara...
***
Ve Bolu Ovasına sis çöker!
Kalıcı Konutlardan ağır ağır yürürüm Bahçelievler’e...
O bahçeleri süsleyen meyve ağaçlarını kim söktü.
Kim dikti bu beton yığınlarını başımıza.
Kaldırımlarda gelişigüzel park etmiş araçların arasından geçiyorum,
Kızılay hamamı karşımda.
Ah Muharrem Hocam (Demirel) kime, neyi anlatmaya çalışıyorsun.
Bak şurası, Uğurlu Naip Tekkesi,
Şeyh Mustafa Sabri rahlenin önünde diz çökmüş zikirde,
Hafize hanım kuyudan su çekiyor öğle okundu okunacak...
Ben Asiye Hala’dan duyduklarım kadarım.
Hadi sen söyle,
Akpınar’da hayratta çamaşır yıkayan kadınların türküsünü;
‘Bizim yaylalar otlolur, beyim aman aman/ Sütü kaymağı tatlolur, beyim aman aman/Bizde güzel kıymatlolur beyim aman aman...’
Hadi sen anlat;
Tarihimizin, kültürümüzün adım adım yok edilişini.
Sahi söyle;
Kurna başında söylenen hikayelerden ne kaldı geriye...
***
Bolu Ovasına sis çöker!
Ve ben;
Sırtımı Saraçhane Camiine yaslayıp Fırka Tepesine bakar ağlarım.
Ne kadar yok edilse de,
Ne kadar talan edilse de,
Ne kadar üzerine beton dökülse de,
Yüreğimde hala güneşin batışını seyreden aşıkların neşesi.
Kulağımda, ata tohumlarını büyüten rüzgarın sesi...
Kırmadan dökmeden koynumda sakladım onları.
Römork sırtında annesinin koynunda uyuyan Sokulu çocuğa anlatacağım.
Çekik gözlerine bakıp bizleri af etmesi için yalvaracağım...