Keşke Bolu pilot bölge olabilse.
Ama görünen o ki ne merkezi yönetim ne de yerel yönetimler böyle bir hedefin çok çok uzağında, günlük sıradan işlerle hem kendilerini hem de halkı oyalıyorlar. Ben her iki tarafın da en ufak bir bilimsel çalışma ve planlama yaptığını zannetmiyorum.
İklimlerin çok hızlı bir şekilde değiştiği, küresel ısınmanın tavan yaptığı, Bolu’nun bile bundan nasibini aldığı şu günlerde artık bu kentin sürdürebilirliğe, yani geleceğini koruma altına almaya odaklanması gerekiyor. Tabi ki ülkenin geldiği ekonomik konjonktürde sade vatandaşın böyle bir düşünceye mesai yapması kafa yorabilmesi beklemekte biraz iyimserlik olur. Bugününü yaşamakta zorlanan insanlar geleceğe nasıl odaklanabilir ki?
Dolayısıyla başta merkezi idare olmak üzere tüm yerel idareler kaynaklarından ciddi bir kısmını özellikle gereksiz ve israfa yol açan işler yerine sürdürülebilir çevre ve şehircilik plan ve uygulamalarına yönlendirmesi artık elzem olmuştur.
Başta karbon kısırlığı hedef alınarak Bolu ve çevresinde atmosfere minimum karbon salınımını sağlayarak, Bolu’da kullanılan, kullanılacak her türlü yapı malzemesinin 100 % geri dönüşümlü malzemeden yapılması, güneş enerjisinin elektrik ürtimi kullanımında tıpkı bugün bazı fabrikalarda olduğu gibi konut ve resmî kurumlarda da yaygın hale getirilmesi, ahşap malzeme kullanımının artırılması (ki, asırlar öncesinden bu yana ahşabın hayat bulduğu zengin ve verimli bir bölge olmamıza rağmen bu kaynağını çok azını kendimiz için harcamış ve betona gömülmüşüzdür) gibi gözle görülür etkiler sağlayacak eylemlere geçilmelidir. Bu son derece hayati meselede neden pilot bölge olmayalım? Maalesef ciddi bir betonlaşmayla, olumsuz yönde ilerlesek de halen daha şansımızın olduğunu düşünüyorum. Daha önceleri de yazdığım gibi en azından Karacasu’yu kurtarabilir ve bu noktada pilot bölge haline getirebiliriz. Konsantrasyonumuzu tüm çevre değerleriyle sürdürülebilir Bolu’ya verirsek ancak Bolu Türkiye’nin en yaşanabilir en güzel şehri olur. Gerisi kendimizi oyalamaktan öteye gitmeyecektir.