Bolu’ya, Bolu’nun eski değerlerinden birine daha takıldık, bu şehirde adam sende “gül eğlen yaşa, hayatın her şeyi benim keyfim, görme duyma ilgilenme uğraşma sorunlarla, hele de sorun eskilerle ilgili, eskiye dairse yıkıver kökten gitsin” diyemedik, diyemiyoruz da…
Şimdiki yeni yetişenler bilmez, eskilerden bilenlerin de kaçı hatırlar dersiniz, tarihi ta 1910’lara kadar uzanan Gazipaşa İlkokulu’nu. Belediye Meydanı Kadı Camii yanındaki Bolu Özel İdaresi İş Merkezi’nin yerinde 1969’lara kadar varlığını sürdüren okul olarak kurulmuş ve neticede okul olarak varlığını devam ettirirken içi boşaltılıp, yerine yurduna el konarak, yıkılıveren o binayı kimler hatırlar? Kimler bu eğitim yuvasında cehaletle mücadele etmiş, çocuklarımıza öğrenmenin, bilginin kapısını aralamış; kimler bu kutlu eğitim yuvasından yetişerek şehrine, yurduna, insanlara hizmet etmiş bu ayrı bir araştırma, ayrı bir konu. Ancak, bizim dile getirip göz önünde tutulmasını isteyeceğimiz husus eski, köklü kurumlarımıza sahip çıkma, onları her seferinde dalını budağını kökünü hoyratça kırarak cezalandırıp yerinden sürmeden, yıkıp yok etmeden koruma yaşatma vefasının gösterilmesidir. Zira kayanın muhteşem görüntüsü mevcut yeri korunduğunda vardır. Yuvarlanan taşın, bırakın üzerindeki yosunları ağaçları otları tutmasını kendini parçalanıp bölünmekten koruması bile söz konusu değildir. Bunu bilen atalarımız yuvarlanan taş yosun tutmaz demişler kısaca. Gerçeği gören gözler, hisseden yürekler bilir ki, yuvarlanan bir taşın yosun tutmasını bırak, iriliğini ihtişamını kırılıp dökülmeden koruyabileceğini düşünmek bile gerçekçi olmayan saf niyetlilikten öteye geçmez.
Neden Gazipaşa İlköğretim Okulu’ndan bahsediyoruz, niçin bu mevzuyu dillendiriyorum teferruatlıca anlatmaya çalışacağım. Ama önce şöyle bir tarih turu yapalım. Okulun kökünü görelimde, ağacı budayıp dalsız yapraksız bırakmaya çalışanlara, yerinden yurdundan edip, sürgüne tabi tutanlara sözümüz olsun.
Osmanlı Devleti döneminde, 19.Yüzyılın sonu 20.Yüzyılın başlarında şehrimizin merkezinde Yıldırım Beyazıt, Şemsi Ahmet Paşa, Alaybeyi, Müftü Hacı Emin Efendi, Duhanizade Zeki Efendi, Rüştü Efendi, Hüsnü Efendi, Tayyip Efendi, Mehmet Ali Hoca, Akhoca, Davut Hoca, Tebbetçi Hoca, Kalaycılar, Debbağlar (Tabaklar), Hamzalar, Hoca Süreyya Efendi ve sonuncu olarak da Bolu Medresesi adında medreseler vardı. Bu medreseler Osmanlı Devleti’nin çeşitli dönemlerinde açılmış, bir kısmı zaman içinde Cumhuriyetten önce, bir kısmı da sonuna kadar devam edip, Cumhuriyet dönemine İsim değiştirerek intikal etmiş, okul görevini sürdürmüştür. Bu görevi sürdüren medreselerden biri de Hoca Süreyya Efendi Medresesi’nin devamı olan Bolu Medresesi’dir.
Kadı Camii’nin yanındaki Bolu Valiliği İl Özel İdaresi İş Merkezi binasının bulunduğu sahada 1910 yılında şehrin ileri gelen eşrafı, Karamanoğulları sülalesinden Hoca Süreyya Efendi tarafından kendi adı ile isimlendirilen medrese kurulmuş, eğitime başlamıştır. Getirdiği eğitim anlayışından olsa gerek Asri Medrese diye isimlendirilerek anılmıştır. 1914-15 yılına kadar Hoca Süreyya Efendi Medresesi olarak devam eden okul, bu ders yılı başında binasını Daru’l Muallimin Mektebi’ne tahsis etmiştir. Ancak kısa süren bu mektep de başka ile nakledilince yerine yine Asri Medreseler diye anılan Bolu Medresesi 25 Eylül 1916 açılarak eğitime devam etmiştir. Müdürlüğünü şehrimizin yetiştirdiği ilim insanlarından Cumhuriyet döneminde Bolu Müftülüğü ve milletvekilliği de yapmış olan Hafız Tayyar (Çulha) Efendi yapmıştır. Asrî Medreseler diye adlandırılan Bolu Medresesi eğitime başladığı 1916 yılından medreselerin kapandığı 1924 yılına kadar şehrimizin eğitim ve idari kadrosunda görev yapacak değerli insanlar yetiştirme gayretinde olmuştur. O zamanın yıllıkları olan Salnamelerde adı geçen medrese Darü’l Hılafeti’l Aliye Medresesi olarak geçmekte, eğitimcileri ve okutulan dersleri hakkında bilgiler verilmektedir. Merak edenler bu medreseler ile ilgili olarak 1916 Müstakil Bolu Sancağı Salnamesi, Halis Duman’ın Anılarım, Mehmet Zekai Konrapa’nın Bolu Tarihi eserlerine veya Osmanlı’dan Cumhuriyete Bolu Merkezi Eğitim Kurumlarını inceleyen araştırmalara bakabilirler.
Cumhuriyetin ilk yıllarında bu medresenin 1922-23 öğretim yılında Bolu Kız Sanayi Mektebi İlk Kısmı olarak eğitime başlayıp 1926-27 öğretim yılına kadar bu adla devam ettiği; 1927 yılından itibaren Gazi Mustafa Kemal Paşa Kız İlk Mektebi olarak değiştiği görülmektedir. 1949-50 yılına kadar bu okulun mührü kullanılmış; 1949-50 öğretim yılından itibaren Gazipaşa İlkokulu adı ile anılmaya başlanmıştır.
Cumhuriyetle birlikte okulun şimdi fotoğraflarda kalan ilk binasında Edibe Alıcıoğlu Hanımefendi’den başlayarak, Hidayet Erzincanlı, İsmail Altıntaş ve Rahmi Mühürcüoğlu Başmuallimlik veya müdürlük görevinde bulunmuşlar.
Zamanla şehrin en işlek ve emlak olarak en kıymetli sahasında kalması, kalabalıklaşan öğrenci sayısı için binada gerekli yeterliliğin sağlanamaması, yeteri kadar alanı bulunmadığı, yeni alan ilave edilememesi gibi birçok husus zamanın idarecileri ve şehrin yöneticileri tarafından değerlendirilerek okul Karaçayır Mahallesi, Baysal Camii ile İtfaiye binası arasındaki bugün bulunduğu yere taşınarak, göçebeliğe ilk adımını atmıştır. İl Özel İdaresi tarafından arazisi sahiplenilip, kira ve gelir getiren iş merkezi yapılan okul, maalesef kendi adına tahsis edilmiş bir yere kavuşturulmamış, bu husus ihmal edilerek belediyenin himmetine bırakılmıştır. Bu binanın belediyenin arsasına yapılıp, o zamanlar okulun taşınmasını yeterli gören yetkililerin yaptığına benzer şekilde, bu köklü okulun şimdi ikinci kez yerinin değiştirilmesinin söz konusu olması ne acı! Üstelik aynı nedenlerle ve zihniyetle! Okulun alanının yeniden değer kazanması ve ticari saha haline getirilme planları… Okulun arazisinden sökülüp taşınmasına vefaya uygun, akılcı bir yol arama çabaları uzak görünüyor? Aradan geçen bunca zaman gerçekleri, yaşananları unutturunca sorunun sanki bugünün meselesiymiş gibi algılanması da eksiklik oluşturuyor. Bu günkü idarecilerin geçmişi araştırmadıklarından bilmemeleri, bilgiye ve bilenlere de kulak tıkamaları, eldeki kâğıtlara bakıp, sadece günü istedikleri gibi kurtaracak yasal prosedürü uygulamanın çözüm olacağına inanmalarını nasıl adlandırmalı? Kurumları, değerleri sahiplenme, mirasa sahip çıkma, vefa gösterip, yaşatma gibi toplumsal değerler ve insani olgular paraya, ticari faaliyetlere kurban ediliyor. Böyle davranışlara da her yeri betondan iş merkezi, kazancı dolar Euro bazında görmeye şartlandırıldığından aldıran yok maalesef! Tıpkı, bugün al takke ver külah derken oldu bittiye getirilip, sanatsal ve kültürel amaçla tahsis edilip yapılmış ve kullanılmış olan çocukluğumun Saray Sineması, sonranın Kardelen Sinemasının İşhanı haline getirili verirken, bu ilde yaşayan insanların kültür ve sanatsal ihtiyaçlarının yok sayılması ve kimsenin de umursamaması gibi. Şimdi de bir eğitim ocağı ticari yatırıma kurban mı edilecek? Korkarım ki şehrin umursamazlığı ve sahip çıkmaması bu okulu da başka başka şeyleri de kurban alacak. Bu tuttuğunu kendine kurban eden düşünce ve zihniyetin tarih seyrindeki kurum adları farklılaşıyor sadece. Dün İl Özel İdaresi idi bugün Belediye! Gönül istiyor ki, bu eller şefkatli, vefalı, koruyup kollayan ve yaşatan olsun. Değerlerimizi, geçmişle ilgili bağlarımızı koruyup yaşatmanın gayretini arıyor gözümüz gönlümüz. Ama şehrimizde hep yıkmakla, yok edip betonlaştırmakla karşılaşıyoruz.
Kaldığımız yerden devam edelim; Karaçayır Mahallesi’ne 15.09.1969 tarihinde taşınan okul, Gazipaşa İlkokulu olarak aynı adla 1993 yılına kadar devam etmiş; 1993 yılından itibaren de Gazipaşa İlköğretim Okulu olarak eğitim faaliyetine devam etmektedir.
Özetle, bugünkü Gazipaşa İlköğretim Okulu; 1910’da Hoca Süreyya Efendi’nin kendi adıyla kurduğu Medrese ile başlayan, Bolu (Darü’l Hılafeti’l Aliye) Medresesi 1916, Bolu Sanayi Kız Mektebi İlk kısım 1922, Gazi Mustafa Kemal Paşa Kız İlk Mektebi 1926, Gazipaşa İlk Okulu 1949, Gazipaşa İlköğretim Okulu 1993 adları ile kesintisiz devam ede gelen köklü eğitim kurumlarımızdandır. Eğitim ve öğretimde şehrimize hizmetini halen sürdüren azimli, çalışkan, geçmişten geleceğe geleneğini korumuş köklü, başarılı bir okulumuzdur.
Bu okulumuz, 1969 yılında şehrin en gözde ve en işlek mahallinden alınarak, o günkü şartlarda şehrin en alt ucuna götürülmüş, o zaman ki Karaçayır’ın enginliğine salınmıştır. Bu emanet mekânda bize göre anamızın babamızın, yeni yetişenlere göre dedelerinin ninelerinin okuyup yazması ve bilgilenmesi, geleceğe hazırlanması açısından başarı ile çalışmış, halen de başarı ile çalışmaktadır. Hem de ağır koşullarına, elzem ihtiyaçlarına rağmen özveri ile çalışmaktadır. Benim oğlum okulda okurken okutup mezun ettiklerinin çocuklarını okutan öğretmenlerimiz, kendi okuduğu okula torunlarını getiren birçok velilerimiz vardı.
1969 yılında okulu buraya bir bina yaparak alelacele getirenler, bu okula kalıcı bir yer vermeyi muhtemelen ihmal etmişlerdir. Tapu’ya burayı okul olarak tahsis edip işlememişler!!! Allah insanı günü kurtarmanın peşindeki bakıp görmeyen, konuşup anlamayan, işini yarım yapan insanlardan korusun.
1999 depreminde binalarının bir kısımını yitiren okul, sağlam kalan betonarme binasının yanına yapılan prefabrike ilave Çelik Konsriksiyonla yapılan ilave derslik binalarını da kullanarak faaliyetine devam etmektedir. Depremin üzerinden ne kadar zaman geçti 20-21 yıl. Peki, prefabrike yapıların ömrü ne kadar, hepimiz biliyoruz ki beş yıl, hadi ağır bakımlarını yerine getirirseniz biraz daha devam etsin. Bu okulumuzda ekonomik ömrünü tamamlamasına rağmen küçük bakım onarımlarla acil eksikleri giderilebilen ama gereken esaslı bakım onarımı yapılmayan yahut yaptırılmasına müsaade edilmeyen binalar hâlâ aktif kullanılıyor. Şehrimizin kış koşulları da, iklim koşulları da malum. Peki, neden onarım yapılmamış yahut yapılmıyor, yaptırılmıyor diye aklınıza gelecek bir soru da vardır sanırım. Çünkü okulun yeri belediyenin. Belediye ne yazık ki okulun yenilenmesini değil, yer bulunup buradan taşınıp gitmesini istiyor. Sanırım İl Milli Eğitim Müdürlüğü, şimdilik yer sorunu yahut yatırıma alma hususlarına bağlı olarak yeni okul inşasının yapılması sürecini düşünüp, zaman kazanmaya çalışarak, süreç için ihtiyacı olan zamanı değerlendiriyor. Yıllardır kadırılacak, taşınacak diye tedirgin ve çaresiz bekleyişle seneleri geçen öğretmenler, anasınıfından başlayıp, ilkokuldan mezun olanlar için devran devam etmekte. Ancak bu devranda eskiyen onarılamayan sınıflarda eğitim alan çocuklarımızı, çıkan onlarca sorunu çözmenin büyük gayretiyle öğrencilerini en güzel ve en donanımlı şekilde yetiştirme gayretinde olan idareci ve öğretmenlerimizin emek ve özverilerini düşününce insan ne diyeceğini bilemiyor. Alaaddin Bey döneminde bu alan ticari alana çevrildi. Belediye İtfaiyesine yeni yapılacak yerle birlikte bu alan para kazanmak için yatırım alanı olarak kullanılacak. Dolayısı ile okul yerinden tekrar koparılıp, şehrin biraz daha ucunda kendine bahşedilecek bilinmez bir yere taşınacak. Taşıma ve taşınma sadece bir binadan öbür binaya geçiş olarak mı algılanıyor? İnsan yetiştirmek, şehrine, yurduna milletine sahip çıkacak bu uğurda para gözetmeksizin emek harcayacak insanların yetiştirilmesi ve kazanılması hangi planda? Dünyanın gelmiş geçmiş büyük devletlerinin eğitime, insan yetiştirmeye verdikleri önem kadar ömürlerinin olduğu gerçeğini bildiğimiz halde para ve kâr düşüncesinde, gününü yaşama gayretinde kalmaktan, geleceğimizi başkalarının himmetine bırakma gafletinden kurtulamıyoruz. En büyük ve en kâr getirici, en refah sağlayıcı ve devamlı mutluluğu getiren yatırımın insana ve insan yetiştirmeye olduğu gerçeğini sözle inkâr etmekten sakındığımız halde neden uygulamalarımızla İnkâr eder, sözümüzle çelişiriz? Etmesek; sözümüz özümüz ve yaptıklarımızın tutarlı olmasının neden rahatsızlık verdiğini biri bize anlatsın. Bizden başkası bilemez, bizim dediğimiz doğrudur meyanında aslında cehaletin ta kendisi tutumlarımızı devam ettirmesek, okuyanlarımıza ve okullarımıza bütün gayretimizle, varlığımızla sahip çıksak da sürgün hayatını reva görmesek olmaz mı? İşte şehrin içinde, merkezinde yüzyıllarını bu şehre, bu şehrin çocuklarına vermiş bir okulun dramı!!! Yeri yurdu elinden alınmış iş merkezi olmuş para kazanılıyor, ama okulumuz, eğitim yuvamız fırsat bulunur bulunmaz itilip ötelenecek şekilde yaşatılıyor. Bu yüzyılı aşkın süredir bize hizmet etme gayretinde, mazisi olan köklü bir okulumuzdan kimimizin haberi var, haberi olanların ne faydası var? Faydayı insanda, insan yetiştiren kurumda aramayıp bunları tali işler hatta yük olarak görenlerden ne beklenebilir? Bu anlayışın faydasından geçtim, el atıp zarar vermeseler, yıkıp yakmasalar sadece mevcudu koruyabilsek çok başarılı olduk diye seviniyoruz. İdarecilere olduğu kadar bu şehirde yaşayanlarında değerlerimize, kurumlarımıza vefasını, sahiplenmesini göstermesine ihtiyacımız var. Söz gelimi okuyanlarımıza, okullarımıza kurumlarımıza değerlerimize sadece sözle değil vefasının ve sahiplenmenin gereği gibi davransak acaba şehrimizin yurdumuzun, ülkemizin durumu daha iyi olmaz mıydı dersiniz? Bir yerde hata, eksiklik ve kusur varsa, burada yaşayan herkes bu sorumluluk payından öncelikle kendine düşen kadarını almayı bilmeli. Gereğini yasalara uygun hak ve hukukunu koruyup, kollama, sahip çıkma olarak yerine getirmenin de gayretinde olmalıdır. İşte o zaman insana yaraşan şekilde yaşanır bir kente, hak hukuk ve adaleti sağlam, sosyalistesi yüksek, demokrasi anlayışı hâkim, mutlu ve refah içinde vatandaşları olan ülke içinde oluruz.
Bakan ilgilenen var mı diye sormuştuk ya, yerimizi boşaltın, burası Belediyenin ticari alanın parçası, İtfaiye sahasını da içine katarak yeni yatırım yapacağız, bu okulun burada olmaması gerekli, okulun olması yatırımı engelliyor; Milli Eğitim, Valilik yerini bulsun diyenler ve hatta zorlayanlar giderek çoğalmakta. Bu anlamda ticari alanla ilgilenenler de artmakta. Bir keresinde yersiz yurtsuz bırakılıp, mevcut yeri alınarak Karaçayıra göç ettirilip göçebe yapılan okul, şimdi de kendini belki Berk’te yahut Berk’in de ötesinde belki de Çayırköyü’nde bulacak gibi. Her şey para mıdır? Yatırım denilince sadece ticaret mi akla gelir? En büyük yatırımın insan yetiştirmek olduğunu ne zaman öğreneceğiz. Köklü bir okulun anıları, geçmişi ve yaşanmışlıkları ile beraber korunması devam ettirilmesi bu kadar zor ve rahatsızlık verici bir olay mı merak ediyor insan. Bu okul feyz vermeseydi bugün yüreği Bolu diye atan Ahmet Baysal ve onun gibi hizmet eden, görev yapan nice değerli insanları bulabilir miydik bilmem. İki taşınma bir yangına bedeldir der büyüklerimiz. Haklılık payı çok olan, gerçeği ifade eden bir söz. Bir kurumun taşınması sadece eşyanın taşınması değil ki. Kurumun taşınması yerinin değiştirilmesi, onu oluşturan onu saran ve yaşatan, eskinin yenileşerek dirileşen ruhunu, anılarını, kaybetmek, kişiliğini unutturmak, geçmişle olan köklü bağını koparmaktır. İsimden ibaret kalan yeni bir kişilikle yeni kurumu ortada koymaktır.
Bu şehirde en büyük yatırım insanadır diyebilen, insanı ve insan yetiştirmeyi politik sözle değil, yaptığı icraatları ile önceleyen bir babayiğit aranıyor. Yatırım sahası olarak görülen ticari alanın okul alanı olan kadarını bırakıp okulumuz olduğu yerde kalsın, binaları yapısı yenilenerek hizmetine devam etsin, hatta bu sahadaki düşünülen yatırımla okulu entegre edelim diyebilen bir kadirşinas, geçmişe ve geçmişte bu amaca hizmet edenlere vefası olan, özü sözü paraya betona takılmayan insan gibi insan aranıyor. Bolu’yu ve Bolu’un değerlerini gerçekten sevip sahiplenen ilgisi bilgisi ile samimi olan aranıyor.
Neden bu okul taşınmasın yerinde kalsın, yerinde hizmetine devam etsin diyoruz biraz daha konuyu açalım. Gazipaşa İlkokulu mevcut durumda öğrenci ve velilerine bakıldığında çoğunluğu alt veya orta gelir gurubu olmak üzere orta kesime yakın ailelere hizmet götürüyor denilebilir. Bu ailelerin gelir düzeyleri yüksek değildir. Öğrencilerin çok büyük bir kısmı hemen en yakın yerlerde ikamet ettiğinden yürüyerek gidip gelebilmektedirler. Bu durum ailelere ve öğrencilere ulaşımda büyük bir kolaylıktır. Öğrenci sayısı 1000 civarındadır. Son yıllarda Karaçayır Mahallesi’nin aldığı göçlerle nüfusu kalabalıklaşmış on binlere yaklaşmış, seçmen olarak da dört binleri aşmıştır. Belediyenin okulun kaldırılması, taşınması istemini mahalleliye sorması, onların isteklerini dikkate alması doğru olmaz mı? Demokratik yönetimde alınan kararlarda halkın katılımı esastır. Halkın istemediği bir şeyi halka sormadan halkın adına yapmak demokratik bir tutum olur mu? Mekânı yaşam alanı olarak belirleyen halkın o mahal ile ilgili yaşamını etkileyecek tasarruflarda söz hakkı olamaz mı? Sözleri dinlenmez mi? Bir ara Gazipaşa İlkokulu, mevcut yerinden yaklaşık 1300 metre daha öteye, spor tesislerinin arasına, şu an Bolu İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün bulunduğu yere, Gazipaşa Ortaokulu’nun bahçesine; mahallenin yoğun yerleşim alanı dışında, Karacasu-Kaplıcalar, Gölcük-Aladağ, Kıbrısçık-Seben yolunun yoğun trafiği yaşanan yolu üzerine götürülmesi düşünülmüş, önerilmişti. Oldubittiye getirilecek bu durumu mahalle sakinleri kabul eder miydi, sanmıyorum. Çünkü bu konu ile ilgili olarak okulun mevcut yerinde korunması isteklerini Bolu Valilik Makamına, Belediye Başkanlığına ve Başkan Tanju Beye bizzat ilettiklerini biliyorum. Öğrencilerin yapılıp taşınması önerilen okul mahalline yürüyerek gitmeleri, gerek yerleşim alanının uzağında oluşu, gerekse anılan yoğun trafik güzergâhı nedeniyle okul yolu boyunca çocuklar veya veli tarafından yürünerek, birkaç kavşak geçecek olmaları doğal olarak tehlike arz edecektir. Bu 1300 metrelik durum kısa mesafe gibi değerlendirilse bile ailelere öncelikle servis ücreti, ayrıca da öğle yemeklerini evlerinde yeme imkânı olanların bundan mahrum olmaları nedeniyle öğle yemeği sorunu ile baş başa bırakacaktır. Bu durum zaten orta ve ortanın altında gelir seviyesine sahip ailelerimiz için ciddi masraf teşkil edecektir. Çoğu aile çocuklarını bu zorlu koşulda yürütmek ve yetersiz beslenmesine katlanmak zorunda bırakacaktır. Bolu’nun değişen iklimi ile birlikte yağışlı bir ilkbahar, yağışlı bir sonbahar mevsimi ile oldukça soğuk geçen bir kış mevsimine sahip olduğu da akılda tutulmalı; bu yolu sürekli yürümek zorunda olanların gerek öğrenci, gerekse ailesinin olumsuz hava koşullarından etkilenerek çabuk ve sık hastalanacağı da bir gerçektir. Daha da ilginç olan bu alana okulun taşınmasından vazgeçilmesi, yeni yerlerin aranmasının söz konusu olmasıdır. Karaçayırın bağrına, şehrin en ucuna sürülen okul, şimdi yeniden sürülmeyi bekliyor. Karaçayır’a sığdıramadığımız belli, yeni yeri neresi olur Berk mi? Çıkınlar mı? Çayır Köyü mü? Onu, vicdanı ticari yatırıma bağlılarla, zamanında okulun alanını tapuya geçirmekte aciz kalıp seyirci kalanların oyuna dahil olup, kuralları belirlemesi belirleyeceğe benzer. Çünkü halkın isteğinin ihtiyacının önemi yok görünüyor. Onlar binasını yapıp gönderdiğimiz her yere giderler, tatlı vaatlerle de kulaklarını tıkar, gönüllerini alırız olur biter diye bakılabilir?
Mahalleli çocuklar, veliler yürüyerek okula gidip gelebilirken, çocuklar öğlen yemeklerini çoğunlukla evlerine giderek yiyebilirken ve okulun konumu itibarı ile trafiğin yoğunluğundan etkilenmezken ne diye bunları göz ardı edip, zaten gelir düzeyi belli olan insanlara uzağa taşınarak ayrı bir servis ücreti, öğle yemeği masrafı; kar kışta, güneşin altında uzun uzun yürüme külfeti yüklensin ki? Böyle bir külfet yüklenen ailelerin arayışa girerek daha ulaşılabilir bir okul aramaları kaçınılmaz olmaz mı? Bu da çevredeki bazı okulların gereğinden fazla öğrenci kalabalıklığına itilmesi, diğer yönden mevcut okulun köklü bir eğitim kurumunun şehrin uzak bir noktasına, hem de yoğun yerleşim alanının dışında sportif tesislerin arasına yahut daha farklı uzak yerlere götürmek, nitelik, nicelik, hizmet edilen kitle sayısı ve öğrenci sayısı ve de profil olarak sönükleşerek atalete düşürülecek toparlanması zaman alacak hale getirilmesi gibi bir durumu yaratmaz mı?
Peki, neden zorlaştırıyoruz, kolaylaştıran mevcut yeri terk ediyoruz ki? Siyasiler yapmayı düşündükleri ve yaptıkları, yapmaya karar verdikleri tüm yatırım ve hizmetleri çocuklarımızın insanımızın daha kaliteli, daha çağdaş imkânlara sahip olsunlar diye yaptıklarını söylerler. Peki, gelinen noktada bu çelişki nedir? Bu okulun geçmişi, kişiliği, bulunduğu ortamın kullanım kolaylığı ile çocuklarımıza hizmet etmesinin oraya dökülecek beton kadar kıymeti yok mudur? En büyük proje ve hizmet çocuklara yapılan değil midir? Eğer cevabımız evet ise bu ticari alan olan okul alanı eğitim alanına döndürülürse kıyamet mi kopar? Ya da burada yapılacak proje ile okul bir birine entegre edilerek birlikte değerlendirilip faydalanılsa ayete, kanuna gelenek ve töreye ters mi düşer? Para ve ticaret her yerde ve her ortamda yapılır ve kazanılır. Ama çocuğa, insan yetiştirmeye yapılacak yatırım ve hizmet her yerde her ortamda olmaz. Bunun farkında olan farklı olanlar, farklılık peşinde olanlar için en seçkin ve en güzel yerlerin bu iş için kullanılmasını gerekli kılar. Bu tür davranışlar şehrimizin geleceğine, çocuklarımıza, yetiştireceğimiz insanlara verdiğimiz ve vereceğimiz değerin göstergesidir.
Sonra bir de mevcudu değerlendirmek durumu söz konusu. Halen eğitim öğretim yapılan okul binasından betonarme olanında taşınacak gözle bakılması nedeni ile yıllardır yapılamayan gerekli bakım ve onarım yapılamamış olmasına rağmen çok ekonomik bir harcama ile eğitime devam edebilir düzeydedir. Ancak, şehrimizi yaralayan 1999 depremi sonrasında yapılan prefabrike ilave derslikler artık ömrünü doldurmuş, yeni bina yapılacak, taşınılacak olarak bakıldığından masraf yapılmaması sonucu ısı kaybı ve malzeme korozyonu yaşanmaktadır. Bu prefabrike ilave dersliklerin olduğu yere yapılacak bir bina ile mevcut binanın bakımı buradaki eğitim ve öğretimi çok çok ilerilere kadar taşıyacaktır. Bu durum, toplum olarak Bolu halkının da, Karaçayır Mahallesi halkının da gönlünü hoş edecektir diye düşünüyorum. Okul idaresi ve çalışanlarının ileriye bakmasını, çocuklarımızın eğitim ve öğretimine yoğunlaşmasını sağlayacak; yıllardır yaşanan ve hissedilen karışıklığı, ne oldu, ne zaman gidilecek gibi tedirginliği de bitirmiş, kurum sürgünden kurtarılarak, geleceğe bakışının daha emin ve güvenli olması sağlanacaktır.
Sözün özü, geleceğe yapılan en büyük yatırımın insana, çocuklarımıza olduğu gerçeğinden hareketle; bu vatan için çocukların kaliteli, çağın gerektirdiği nitelik ve niceliklere sahip şekilde yetiştirilmesi amaç edinilerek, mevcut okul alanında yapılması düşünülen ticari yatırım yahut yatırım projesinin çok da engellemeyecek şekilde yenilenmesi, hatta okulla entegresine olanak verecek düzenleme sağlanarak yapılması çocuklarımıza, mahallemize, ilimizin geleceğine ve bize bu hizmeti vakfederek bırakan geçmiş büyüklerimize saygı ve vefa olacaktır. Anlayana sivrisinek saz, anlamayana anlamak istemeyene bu yazı da, dile gelen sözler de, davul zurna da az biliyorum. Dilerim, anlayana denk gelir, anlaşan ve anlaşılan oluruz. Sağlıkla, esen kalın.