İnsana değer kazandıran biyolojik, psikolojik ve sosyal kabiliyetleri kısaca gördük. İnsanlara bu sayılan kabiliyet ve yeteneklerin kazandırdıkları değer ve kıymeti sonuç olarak ortaya koyan, görmek için bakan gözler önüne seren çok mühim bir şey daha vardır; insanların çalışma ve faaliyetleri.
Ele alınan yetenekleri açısından sağlam olan insanlar, gücü kuvveti yerinde, zorluğa dayanıklı, çalışmaya uygun ve istekli, aklı başında, zekâ ve muhakeme sahibi, milletini seven, ahlâklı, fedakâr insanlar olduğu yerde boş duramazlar, oturamazlar. Kabiliyetlerinin gelişmesi, üretken, yararlı, kıymetli bir kişi olabilmek için bilgisini artırmaya ve bu bilgiye göre de faaliyetlerini metotlaştırmaya, programlamaya çalışır. Çevresinden sosyal kültürünü tamamlarken, bir meslek, sanat ve ihtisas sahibi olma çabaları ile kazandıkları meslek ve çalıştıkları, mensubu oldukları kurum ahlâkına uygun davranması, ilkeli olması gereklidir. İyi yaşaması, toplum içerisinde faydalı olması için yapıcı ve üretken bir amaçla faaliyet gösterir. Toplumun istihsal yani fayda yaratma bünyesine kafasıyla, bedeniyle çalışarak katkıda bulunmaya çabalar. Yaptığı, kazandırdığı yediğini korumuyorsa o insanın toplumsal değeri sıfırdır ya da düşüktür. Toplumda böyle değeri düşük veya sıfır olanlar o topluma yüktür. Müspet bir iş ve eser ortaya koyamamış, çalışmayan, faaliyet ve güç sarf etmeyen bir insanın da süslü sözlerine, süslü giysilerine bakılmaksızın verilecek değeri sıfır olacaktır. Onun başkalarından güçlü, akıllı, ahlâklı ve bilgili olması, eğitimli ve eğitilmiş olması, kültürlü olması bir şey fark ettirmez. Katkısı olmuyorsa, yüktür; değersiz ve atıldır. İnsanın kendi halinde olması, etliye sütlüye karışmıyor olması da bir üstünlük değildir. İnsanın iradesi, fikri, düşüncesi ve bu düşünceden kaynaklanan çevresi ile etkileşecek hareketi, iş becerme gayreti olmalıdır. Bu gayreti göstermekten aciz atalet içindeki insanlar doğaldır ki toplumda yüktür. Toplumun gelişmesi, refahını artırması, çağın nimetlerine sahip olabilmek için, diğer gelişmiş toplumları yakalamak hatta onları geçmek için toplumun bu yüklerden kurtarılması gerekir. Gelişmek, refah ve huzura, yatırım ve harcama gücüne ulaşmak yılmadan çalışmak, en iyi, en güzel hizmet ve malı üretmekle mümkündür. Bu açıdan toplumun kendisi için çalışan büyüklere ihtiyacı vardır, hantallık ve atalet getiren yüklere değil.
Bütün söylediklerimizi toparlarsak; hani başta insanın sosyal kıymeti, değeri nasıl hesaplanacak diye sormuştuk ya. Bu sorunun cevabına bakalım. Bu sorunun cevabını M. Ragıp Koza, 1945 yılında yayınlamış olduğu “İnsanın İçtimai Kıymeti” adlı kitabında şöyle formulüze etmiş, çalışmanın, üretmenin öneminin altını çizerek, dikkatlerimize sunmuştur.
“İnsanın Sosyal Kıymeti = Biyolojik + Psikolojik + Sosyal Kabiliyetleri x Çalışma ve Faaliyetleridir.”
İnsanın toplumsal kıymetini hesaplarken, sosyal açıdan iyi veya kötü insanı bulurken yapacağımız değerlemede, insanın biyolojik, psikolojik, sosyal kabiliyetlerini topluyoruz. Bu toplamı da, gayret gösterdiği, toplumun istihsal bünyesine yaptığı katkı ve üretimle çarptığınızda sonuç olarak çıkan değerin pozitif veya negatif olması toplum açısından iyi veya kötü insanı, kıymetli veya topluma asalak, yük olan insanları belirlemede en önemli kıstastır. Açıkçası, kişisel verimi, enerjiyi boşa harcayan, toplumsal enerjiyi emen, verimi düşüren kim ve ne varsa karşımıza kötü olarak çıkacak, aksi hal iyi, kıymetli sayılacaktır. İşte, insanlar hakkında dedikodu değil, araştırarak, uygulayarak hüküm ve rey belirteceğiniz uygulanabilir bir bilgiyi öğrendik.
Haydi o zaman, önce kendimizden başlayalım bakalım bu topluma, bu vatana sonuçta insanlığa katkımız nedir, nasıldır? Bu toplum kaç tane akıllı, bilgili, atalet içinde ve atıl olan insanı sırtında yük; iliğine kemiğine kaynamış kambur gibi taşıyor görün. Bunu bize taşıtan, yetişmiş insanları yük haline koyan nedir? Biz neyiz, ne olacağız? Nerede idik, nereye geldik, nereye gidiyoruz? gibi sorulara cevap aramakta size düşsün artık. “İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir. Sen kendin bilmezsin bu nice okumaktır?” demiyor mu Yunus Emre. Önce kendimizi bilmeye gayret edelim. Kendimizi iyileştirelim. Kendi değerini, kıymetini bilenler, toplumu ve milleti de rahatlıkla çözeceklerdir. Atalarımız: “Boş duranı Allahta, kul da sevmez” demiyor mu? Haydi çalışmaya! Sıfır kilometrede, garantisini bile bozamadığınız beyinlerimizi biraz kullanmak, çalıştırmak güzel olmaz mı? Önce kendimizden başlayarak, etrafımızdaki insanları bir de bu formülle değerleyin, görün halimizi! Kişisel açıdan sağlıklı, toplumsal açıdan da sağlıklı ve topluma, millete yararlı diyebileceğimiz insan sayısı bakalım ne kadar olacak? İnsanların ve kendinizin ne olduğuna ve ne yaptığına araştıran gözleminizle iyiyi, kötüyü hakkaniyetle ve adilce ayırın, çıkan doğrunun şahidi olun. Milletimiz açısından çoğunlukta çıkacak olan yük insanların önce çalışan ve üreten, sonra da büyük insanlar olarak görüleceği günlerin yakın olmasını arzuluyor, istiyorum. Bakalım bu bilgiler ışığında yaşadığımız bu garabete sizler daha ne kadar sessiz kalacak, yük olmaktan ve yüklerden kurtulma gayretini ne vakit göstereceksiniz merak ediyorum.