2006 yılı bir sıcak temmuz günü ve Bilecikte Şeyh Edebali Dergahı çevresinde yörük çadırı işleten Vanlı Cemil abi ile hasbihal ediyoruz.
Cemil abi; hayatı yörük çadırı imalatı ile ve işletmesi ile geçmiş bir gönül adamı.
Bana; ‘Ne düşünüyorsun? Gidişat nasıl? Sanki bunlar iyi işler yapıyor gibime geliyor. Sen ne diyorsun diye sordu.
Bu soruyu sorduktan sonra 4 kişilik FETÖ okulu olarak bilinen bir okulun yöneticileri ve öğretmenleri geldi bir masaya oturdular ve sohbete koyuldular.
Yani Cemil abinin sorusunu duymadılar.
Cemil abi dedim sana bir hikaye anlatayım mı?
Anlat.! senin hikayeler güzel olur dedi.
Anadolu şehirlerinin birinde tüccar bir adam varmış. Bu adam yokluk ve sefaletle geçen çocukluğuna rağmen büyük bir azimle çalışarak. Üreterek tasarruf yaparak özveriyle iş sahibi olmuş yatırımlar yapmış, arsalar, evler büyük varlık sahibi olmuş. Evlenmiş çocukları olmuş onları okutmuş büyütmüş onlarında katkısıyla şehirde hatırı sayılır varlıklı insanlar sınıfına katılmış.
Fakat bu adam bütün varlığına, zenginliğine rağmen aşırı tüketim yapmadan orta halli bir insan gibi yaşamasına devam etmiş.
Tabi haliyle yaşlanınca yönetimi oğullarına bırakmış. Birkaç oğlu aynen kendisi gibi ölçülü ve kararında işleri çevirmeye devam etmiş.
Bu esnada çevre illerde gelişen ticaret nedeniyle daha zengin ve daha modern işletmelerle iletişim başlamış. Bu aile yönetiminde huzursuzlukların oluşmasına yol açmış. Oğullardan çenesi daha kuvvetli ama çok da üretme yanlısı olmayan ticareti çok seven biri aile fertlerini ikna ederek şirket yönetimini ele geçirmiş.
Bu oğul hemen şirketteki personeli değiştirmiş daha gözü açık, daha kurnaz insanları işe almış. Şirket binasını yenilemiş eldeki fabrikaları değerine değmezine satmış, arsaları satmış. Evleri satmış. Dükkânları satmış. Üretim araçlarını satmış bütün parayı şirket bünyesinde toplamış. Sıcak parayı gören bütün aile mutlu keyifli.!
İşe alınan personel daha da mutlu. Zira onların varlıkları da kat kat artmaya başlamış.
Şirketin vizyon ve yönetim değiştirdiğini gören bankalar sıraya girmiş. Kredi tekliflerinin ardı arkası kesilmez olmuş. Kapıya çekilen lüks otomobiller tam bir saltanat hükmü sürülür olmuş.
Tabi bu kadar sıcak para ya da iyi işler yapılır olmuş. Bütün şirket ve aile fertlerinin hayat ve tüketim standardı yükseldikçe yükselmiş.
Ama hiç kimse elden çıkarılan fabrikaları, arsaları, dükkanları alan kişilerin daha çok para kazandığını daha çok gelir elde ettiğini görmüyor incelemiyor. İkaz eden birkaç kişiyi ise büyük bir öfke ile susturuyor olmuşlar.
Hikayenin tam bu noktasında sonradan gelen FETÖ okulları yöneticisi ve öğretmenlerinden müdür olanı bize doğru dönerek. Beyefendi sizi protesto ediyorum dedi!
Şaşkınlıkla ‘hayrola beyefendi sizi rahatsız eden bir tavrım mı oldu! dedim.
Evet dedi. Yıllardır bu ülkenin makus talihini değiştiren bir iktidarı bu kadar basit bir şekilde eleştirmenizi kabul edemem.
Beyefendi benim anlattığım hikayede siyasi bir ifade, bir kelime yada bir parti ismi geçmediği halde siz nasıl bu hikayenin iktidarı eleştirme amaçlı olduğu hükmüne vardınız?
Beyefendi biz aptal değiliz dedi. İsim vermiyorsunuz ama gösterdiğiniz örneklerin hepsi İKTİDAR UYGULAMASInı ifade ediyor.
***
2006 yılında isim vermediğimiz halde anlattığımız hikayenin iktidarı gösterdiğini anlayan FETÖ İLE AKP arasında bu illiyet bağı hep olmuş ve devam edegelmiştir.
Onlar iktidar yollarında birbirlerini kollamış, korumuş ve hep destek çıkmıştır. Bu nedenle FETÖ nün siyasi ayağını araştırma önergesi hep engellenmiştir.
***
Bizim anlamadığımız FETÖ nün siyasi ayağı düğümünü büyük bir oranda çözecek olan siyasi araştırma önergesine MHPnin niçin engel olduğudur. MHPyi alakadar eden ne var ki!