Kıbrıs Türkünün ödeyemediği diyet!
Güzin Pehlivanoğulları.
Kıbrıs savaşında 17 yaşında genç bir kızmış.
Babası Hasan gibi korku nedir bilmeyen bir Türk.
Rumların Kilise adı altında ki cephanelik ve makinalı yuvasından,
Evleri ‘kırmızı-Beyaz boyalı olduğu için sıkça açtıkları ateşlerde kurşunların,
Yanlarından, başlarının üzerinden vızır vızır geçtiğini anlatıyor.
Hatta bir keresinde öylesine yoğun bir ateş altında kalmış ki sığınak diye tabir edilen yere kendini uçarak atınca babası feryat halinde ‘Güzini vurdular diye haykırmış.
Babasının feryat ettiğini görünce kalkmış yerden; ‘ne vurulması baba sapasağlamım diye bağırmış.
Güzin Pehlivanoğulları Kıbrıs Türkünün çilekeş insanın somut bir örneği.
Savaş zamanı Mehmet Pehlivanoğullarıyla evlenmiş.
Köylerini, topraklarını terk edip canlarını kurtarmak için Kuzey Kıbrısa kaçmak zorunda kaldıkları için çok büyük sıkıntılar yaşamışlar.
İş yok, ekecek toprak yok, hazırda yiyecek yok, üzerlerine giyecekleri yok.
Rumların terk ettikleri evlerine girdik diyor.
Onların elbiselerini yıkayıp giydik, bıraktıkları erzaklarını yedik hayata tutunduk diyor.
1975 yılında Türkiyeden göçmenler geldi. Türkiyeli komşularımız oldu.
Kimi Trabzonlu,
Kimi Adanalı.
Onların gelişiyle de bizlere adaletsizlik ve hakaretler başladı diyor.
Savaşta tek kurşun atmamış, tek bir can feda etmemiş, Rum zulmünü görmemiş bu insanlara hemen en verimli topraklar tahsis edildi. Evler verildi. Aylarca evlerine yemekler verildi.
Bizler Kıbrıslı Türkler ise yemek için yakıcı tarlalarda ırgat olarak çalışmak ve akşam da eve yorgun argın gelip kazandığımızla karnımızı doyurmak zorundaydık diyor.
Türkiyeden gelenler en küçük bir olayda hemen ‘Türk Tugayına şikâyette bulunuyor bizlere hasım gibi davranıyorlardı diyor.
Bizlere dinsiz, ahlaksız ve milliyetsiz muamelesi yapıyorlardı.
Özellikle kadınlar hemen hemen her konuşmalarında ‘bizler gelmeseydik Rumlar size hala tecavüz edeceklerdi diye hakaret ediyorlardı.
Maalesef bu ‘biz gelmeseydik Rum sizi hala s…yordu ifadesi tüm iğrençliğiyle devam ediyor.
Ömer Seyfettinin ‘Diyet indeki Demirci Aliyi mert olarak çok seven.
Hacı Kasapı namert olarak hiç sevmeyen bir milletin soydaşlarına bu kadar ağır bir ‘Diyet ödetmeye hakkın varımdır?
Güzün hanımın 1975 yılında bir oğlu olur. Adını babasının adı olan ‘Hasan koyar.
Türk göçmenlerden bir kadın; ‘Bu çocuğun adını niçin Hasan koydun der.
Babamın adı. Niçin koymayayım?
Ama bu isim Türk ismi!
Be kadın biz neyik? diye bağırır Güzin hanım.
Ama bu ‘Müslüman adı diye üsteler kadın cahilce.
Güzün hanım öfkeyle ‘be kadın elhamdülillah hem Türküm hem Müslümanım der. Hem de sizin gibi sahtekarından değil, dosdoğruyum der.
‘Suyu Arayan Adam adlı romanında Şevket Süreyya Aydemir; Anadolu insanının gerçeğini yazarken ‘Allah kimdir? sorusuna ‘Jandarmadır, Çavuştur, Peygamberdir, muhtardır. Cevabı veren o günkü insan bilincinden 1975 yılında Kıbrıs Türküne sen hasan ismi Türk ismidir niçin koydun sorusunu soranın farkı varımdır?
Haftaya Devam burada hikaye çok.